Başlangıçta yüz binlerle ifade edilen göçmen nüfusu, 1970 yılında milyonu, 1974'te ise 1,6 milyonu aşarak muazzam boyutlara ulaştı. Günümüzde ise bu sayı Avrupa'da 6 milyonu, dünyadaki diğer ülkelerle birlikte ise 7,5 milyonu bulmuş durumdadır. Bu devasa nüfus, hem Türk vatandaşlığını koruyanları hem de bulundukları ülkenin vatandaşlığına geçmiş olanları kapsamaktadır. Türkiye'den göç eden bu insanlar, Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde büyük zorluklarla karşılaşarak sıfırdan yeni bir hayat kurmuşlardır.
Çileli Mücadeleden Çifte Vatandaşlık Zaferine
Altı yılı aşkın süren bu zorlu süreçte Avrupalı Türkler, ne yazık ki uzun yıllar boyunca Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde uygulanan Türk düşmanı ve dışlayıcı politikalarla mücadele etmek zorunda kaldılar. Bu zorluklara, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilgisizliği ve sorunlara yönelik politikasızlığı da sürekli olarak tuz biber oldu. Avrupalı Türkler, kendi içlerindeki güçlü dayanışma ruhu ve kendilerine destek veren yerli halkların yardımlarıyla tüm bu engellere göğüs gerdiler. Göçün ilk yıllarında kısa süreli verilen oturum izinleri, zamanla süresiz oturum hakkına ve ardından Alman vatandaşlığına geçişin kolaylaştırılması gibi farklı dönemleri beraberinde getirdi; ancak bu kolaylaşma dönemi 1990'da kapanmıştı. Yeni Posta, 1992'deki ilk sayısından 2024 yılında "Çifte Vatandaşlık Yasası" çıkana kadar, tam 30 yıl boyunca konuyu ısrarla takip etti. Bu hakkın elde edilmesinde, özellikle SPD, Yeşiller, Die Linke gibi sol parti ve grupların yanı sıra yabancılarla ve Türklerle dayanışma gösteren tüm hareketlerin katkısı yadsınamaz. Almanya'nın 2024 yılında yasalaştırdığı "Çifte Vatandaşlık Yasası", bu mücadelenin somut bir kazanımı olup, Türklerin ve yabancıların Almanya'ya olan saygı ve güvenini pekiştirmiş, onların kendilerini eşit vatandaş olarak görmelerinin önünü açmıştır.
Memleket Hasreti ve Türkiye'nin İhmali: "Kovsan Yine Gelirler" Zihniyeti
Türkiye'nin, Avrupa'da yaşayan Türklerin sorunlarına ve ihtiyaçlarına karşı takındığı ilgisiz tavır ve "Kovsan yine gelirler, kapının önünde beklerler" şeklindeki yanlış yaklaşım, Avrupalı Türkleri geri dönüşü olmayan olumsuz bir sürece sürüklemiştir. Yurtdışında yaşayan eski ve şimdiki yaşlı kuşaklar, hiç giderilemeyecek olan "memleket hasreti" ve "vatan özlemi" nedeniyle, izin dönemlerinde dahi ateş pahası uçak biletleri yüzünden ülkeye mecburen karayoluyla gitmek zorunda kaldılar. Ancak bu çileli karayolunda çekilen sıkıntılara bundan sonraki kuşakların ne kadar tahammül edeceği sorusunun cevabı olumlu görünmemektedir. Ülkede, yurtdışında yaşamayan akrabası olmayan aile bulmak neredeyse imkansızken, memleketin dört bir yanında yurtdışında yaşayanların yaşamları ve sorunları hakkındaki bilgi ya çok yüzeyseldir ya da yok denecek kadar azdır. Bu cahil gruba ne yazık ki Türkiye'deki gazetecilerin, televizyoncuların ve hatta siyasetçilerin çoğu da dahildir.
Beyin Göçü ve Kontrolsüz Göçün Çelişkisi
Nitelikli işgücü göçüne eşzamanlı olarak başlayan beyin göçü, 1980’li yıllarda ülkemizde yükselişe geçmiş, günümüzde ise tekrar hızlanmıştır. Son dönemin beyin göçünde en çok yer alan akademisyenler; moleküler biyologlar, genetikçiler, mühendisler ve doktorlar olmuştur. Deutsche Welle'nin (DW Türkçe) TÜİK verilerine dayandırdığı habere göre; 2024 yılında yükseköğretim mezunlarının beyin göçü oranı yüzde 2 olarak gerçekleşmiş, bu oran vakıf üniversitesi mezunları arasında (%4,3) daha yüksek seyretmiştir. Özellikle bilişim ve iletişim teknolojileri ile mühendislik, imalat ve inşaat alanları öne çıkarken, en yüksek beyin göçü oranına sahip lisans programı yüzde 15 ile moleküler biyoloji ve genetik olmuştur. Öte yandan, son yıllarda Türkiye'ye yönelen düzensiz ve kontrolsüz göçmen yığınları, sağlık, konut, iş hayatı ve sosyal dengeyi olumsuz etkilemeye devam etmektedir. Yazar, ekonomik ve siyasi nedenlerin yanı sıra, bu kontrolsüz göçün de beyin göçünü tetikleyen önemli bir sebep olduğunu açıkça ifade ederek, "Çoban alıp, genetikçi, doktor, mühendis vermenin akıllıca bir yol olmadığı" tespitini yapmaktadır. Akıllı Avrupalıların bu yüke tek başına talip olan Türkiye'ye "Önden siz buyrun!" diyeceği aşikârdır.
Türkiye Güvenini Kaybediyor: İzine Gitmeme Eğilimi
Tüm bu olumsuz süreçlerin bir sonucu olarak, Türkiye’de eğitimli insanların önemli bir kısmı geleceklerini Avrupa ve ABD'de aramaktadır. Bu durum, önümüzdeki yılların en önemli gündem maddesi olmaya adaydır. Özellikle Avrupa’da yaşayan Türk kadınların ve gençlerin Türkiye’ye olan güven ve ilgileri günbegün azalmaktadır. Türkiye'de giderek artan genel endişeler; kadına yönelik şiddet, pahalılık, istikrarsızlık ve yaşam tarzına yönelik güvensizlik, Avrupalı Türkler arasında "izine dahi gitmeme" eğilimine güç kazandırmaktadır. İnsanlar artık izinlerini Avrupa'nın ve dünyanın diğer ülkelerinde değerlendirmeye başlamışlardır. Yazar, bu sürecin devam etmesi halinde Türkiye'nin, bırakın uzak geleceği, yakın gelecekte bile Avrupalı Türk gençlerini ve kadınlarını unutması gerekeceği uyarısında bulunarak, önümüzdeki yazılarında Avrupalı Türklerin sorunlarını ve çözüm önerilerini sunmaya devam edeceğini belirtmektedir.






Yorumlar