Üsküdar Üniversitesi İnsan Hakları Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi ile Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) tarafından düzenlenen 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü Paneli, “Pandemi Sürecinde Güncel İnsan Hakları Sorunları” başlığı altında gerçekleştirildi. Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Pandeminin psikolojik yönünü ihmal edersek insan haklarıyla ilgili boyutunu da ciddi şekilde ihmal edeceğiz” dedi. Tüm dünyada kriz yönetiminin ele alınması gerektiğini kaydeden Tarhan, “İnsan hakları konusunda da kriz yönetimi çok önemli. Virüse karşı alınan önlemler toplumda eşitsizlikleri artırmamalı, derinleştirmemeli. Yeni eşitsizlikler doğurmamalı” uyarısında bulundu.
Üsküdar Üniversitesi İnsan Hakları Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü, Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ebulfez Süleymanlı’nın moderatörlüğünde gerçekleştirilen panelin açılış konuşmasını Üsküdar Üniversitesi Kurucusu ve Yönetim Üst Kurulu Başkanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan yaparken; Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) Başkanı Süleyman Arslan ile Hamburg Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Türkan Halilova panelist olarak katıldı.
Prof. Dr. Ebulfez Süleymanlı: “Pandemi günlerinde insan hakları gündemde tutulmalı”
Moderatör Prof. Dr. Ebulfez Süleymanlı, pandemi koşulları nedeniyle çevrimiçi gerçekleştirilen panelde, koronavirüs salgınının dünyanın en önemli gündem maddesini oluşturduğunu belirterek “2019 yılı sonunda ortaya çıkan ve hızla dünyaya yayılan Covid 19 pandemisi toplumun tüm kesimlerinin olağan yaşam döngüsünü ve alışkanlıklarını değiştirmiştir. Evrensel ölçüde etkisi olan korona salgının ardından uluslararası insan hakları konusunda riskler de artmaya başlamıştır. Özelllikle ülkelerin pandemiyle başa çıkmaya çabalarken olağanüstü önlemler almak zorunda kalması, bu önlemlerin gerek uygulanışı gerekse niteliği birbirinden çok farklı biçimlerde gerçekleşmesine neden olmuştur. Dünyada salgın nedeniyle gerçekleştirilen hukuki düzenlemeler de çeşitlilik arz etmektedir. Henüz pandemi sürecinde yaşanan sorunlara ilişkin somut verilere sahip olmamamıza rağmen normal dönemlerdeki ayrımcı ve hak ihlallerinin bu süreçte daha da ağırlaşarak arttığı genel olarak uzmanların gelmiş olduğu kanaattir. Bugün yaşadığımız kriz günlerinde ister hukukçuların ister insan hakları savunucularının, meslek örgütlerinin üniversitelerin başta olmak üzere tüm sivil toplumun hatırlatması ve ısrarla savunması gereken temel hak ve özgürlükleri gündemde tutmanın tam zamanı. Bugünkü panelimizi de bu gündem maddesine ayırdık” dedi.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Küresel barış için adalet ve eşitlik şart”
Üsküdar Üniversitesi Kurucusu ve Yönetim Üst Kurulu Başkanı, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, küresel barışın sağlanmasında insan haklarının eşit koşullarda sağlanmasının önemine işaret ederek “Eğer küresel barış istiyorsak küresel adalet ve eşitliği de istememiz gerekiyor. Özellikle temel haklar konusunda bunu istememiz gerekiyor. Anaokulu çocuklarında yapılmış bir çalışma var. Bu çalışmada 40-50 kişilik bir sınıftaki çocukların her birine dörder çikolata veriliyor. Ders boyunca gözlem yapılıyor. Çocuklar çikolatasını yedikten sonra sakin bir şekilde oynuyor. Uyumlu bir sınıf ortamı oluşuyor. Daha sonra aynı gruba bazılarına bir, bazılarına yedi çikolata verirken; bazılarına hiç çikolata verilmiyor. Gözlemliyorlar, aynı sınıfta kavga, tartışma ve gerilim yaşanıyor. Sesler yükseliyor. Burada şartlar eşit bir şekilde sağlanamayınca, çocuklar eşit şekilde çikolatayı paylaşamayınca neler oluyor, burada bir genetik kod mu var, bu araştırılıyor. Demek ki insan fıtri olarak byolojik ve psikolojik doğasında eşit haklara sahip olma eğilimi var. Bu genetik bir eğilim ve engellendiği zaman tepkiyle karşılaşılıyor” dedi.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Pandeminin psikolojik yönü ihmal edilmeli”
Bu çağın artık özgürlükler çağı olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Dünyanın küresel bir köy olduğu çağ. Elektronik bir köy olduğu çağ. Böyle bir çağda hiçbir devlet, toplumunu izole bir şekilde yönetemez, mümkün değil. Onun için insan hakları bu çağın kutsalı konumunda. Nasıl ki vücudumuzda cildimizi değiştiremeyiz, insan hakları da kaldırılamaz. Bir devlet de insan haklarını kaldırdım diyemez. İnsan hakları kısıtlanabilir mi? Evet olağanüstü durumlarda kısıtlanabilir, bu da belirlenmiş. Salgın da bunlardan birisi. Koronavirüs enfeksiyonu biyolojik bir durum mu, tıbbi bir konu mu? Medikal bir konu ama Covid-19 pandemisi psikolojik bir fenomen. Bu nedenle de insan haklarıyla çok yakından ilgili. İnsanın sosyal davranışıyla çok yakından ilgili. Bunun için enfeksiyon hastalıklarında enfeksiyon uzmanları son sözü söylemeli ama pandemi yönetiminde de son sözü epidemiyologlar söylemeli yani salgın uzmanları söylemeli. Salgın uzmanlarının en büyük yardımcısı da psikoloji ve sosyoloji profesyonelleri olmalı. Sosyolog ve psikologlara danışmadan bununla ilgili karar alınmamalı. Olayın psikolojik yönünü ihmal edersek insan haklarıyla ilgili boyutunu da ciddi şekilde ihmal edeceğiz” dedi.
İnsanların adil yargılanma, yaşama, seyahat, sağlığa erişim, ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü ve ifade hakkı gibi temel haklarının bulunduğunu hatırlatan Tarhan, “Bu haklara erişim pandemi dolayısıyla bozuldu. Fakat bu erişim ciddi bir eşitsizlik de ortaya çıkardı. Çocukların eğitime ulaşmasında sorunlar yaşanıyor” dedi.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Pandemide en zayıf halka eşitsizlik”
Krizlerde iki önemli nokta olduğunu belirten Tarhan, “Zincirin en sağlam halkası, zincirin en zayıf halkasıdır. Kriz olduğunda zayıf halkadan kopar. Pandemide toplumun ve insanlığın en zayıf halkası eşitsizlik. Afrika’da yaklaşık 2 milyar insan temiz suya erişemiyor. Toplumun çok az kesimi, yüksek seviyede yaşıyor. Şu anda ABD dünya nüfusunun %5’ini oluşturuyor ama dünya kaynaklarının %25’ini tüketiyor. Böyle bir gelir adaletsizliği var” dedi.
Dünyada gelir, adalet ve eşitliğin olmadığı toplumlarda önlem alınmaması halinde sosyal patlamaların yaşanabileceğini belirten Tarhan, “Amerika’da, Fransa’da sokakta yürüyüşler görünüşte ayrımcılık karşıtı göbi görünüyor ama orantısız toplumun bir tepkisi var. Bir öfke birikimi var toplumda. ABD toplumunda bile bir öfke birikimi var, sağlığa erişimde ciddi bir adaletsizlik var. Kovid böyle zayıf noktalarda patlamaya sebep oluyor. Bütün dünyada toplumların genellikle %50’si dezavantajlıdır. Bu grupta çalışmayanlar, engelliler, hastalar, ileri yaştaki kişiler ve çocuklar yer alır. Bu grubu gözönüne almayan toplumlarda çöküş yaşanır” dedi.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Karar mekanizmalarının önlem alması gerekiyor”
Pandemi krizinde sonradan ortaya çıkacak sorunlar konusunda şimdiden önlem alınması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Krizlerde ikinci yapılacak şey de önlem almaktır. Krizlerde olay doğal akışına bırakılırsa geride sorunlar kalır. Bacağı kırılan insanı zamanında tedavi etmezseniz, bacağı alçıya almazsanız kırık geçtiği zaman bacak topal kalır. Muhakkak önlem alınmalıdır. Krizlerde de toplumun kırılma noktalarını ve eşitsizlik noktalarını bulup burada yönetimin ve karar mekanizmalarının proaktif davranması ve önlem alması gerekiyor.” dedi.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Tüm dünyada kriz yönetimi ele alınmalı”
Bütün dünyada kriz yönetiminin ele alınması gerektiğini belirten Tarhan, “İnsan hakları konusunda da kriz yönetimi çok önemli. Virüse karşı alınan önlemler toplumda eşitsizlikleri artırmamalı, derinleştirmemeli. Yeni eşitsizlikler doğurmamalı. Bu geçici önlemler demokratiksizleşmeye dönüşmemeli. Bunun için toplumla güven ilişkisi kurmak gerekiyor. Toplumla güven ilişkisi kurmanın da üç yolu var: Açık, şeffaf ve dürüst olmak” dedi.
Süleyman Arslan: “Pandemiyle insan hakları çok nazik bir döneme girmiştir”
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) Başkanı Süleyman Arslan ise küresel krize neden olan pandeminin sonucu olarak 8 Aralık 2020 itibariyle dünyada 68 milyon onaylanmış vaka görüldüğünü, 47 milyon iyileşen kişi olduğunu, virüs nedeniyle 1,5 milyon kişinin de yaşamını yitirdiğini söyledi. Arslan, “Pandemi nedeniyle dünya genelinde toplumlar çok ciddi yıkımlarla karşı karşıya kalmışlardır. Böylesine büyük bir insani kriz karşısında devletler yaşam hakkını ve sağlık hakkını korumak ve güvence altına almak amacıyla imkanları ölçüsünde önlemler almışlardır. Şüphesiz Covid-19 pandemisiyle ortaya çıkan durum insan haklarına ihtiyacı belirginleştiren kriz anlarından birini oluşturmaktadır. Böylece insan hakları çok nazik bir döneme girmiştir. Yaşam hakkından kötü muameleye, ayrımcılık ihlaline, özgürlüklerin sınırlandırılmasına kadar temel hakların her biri medeni ve siyasiş haklar, ekonomik, sosyal ve kültürel hakların her biri sınırlandırılmak zorunda kalmıştır. Bazen tümüyle ihlal edilmiştir” dedi.
Süleyman Arslan: “Pandemiyle ilgili kusuru olanlar cezalandırılmalı”
Pandemiyle tüm dünyadaki insanların haklarının ihlal edildiğini belirten Süleyman Arslan, pandeminin sebebinin araştırılması gerektiğini ifade ederek “Milyonlarca insanın ölümüne neden olmuş bir olayda virüsün çıkış nedeninin atlanması, göz ardı edilmesi yarın da başka sıkıntıların devam edeceğinin göstergesi haline gelebilir. Burada doğal yollardan mı çıktı kamuoyunda çokça ifade edildiği üzere bir planlama dahilinde bir gelişme mi oldu bunu bilemiyoruz ancak ne olursa olsun bunun açıklığa kavuşturulması gerektiğini düşünüyoruz. Her halükarda da insan haklarını ihlal eden bir durum olduğunu netleştirmemiz açısından. 1.5 milyon insanın öldüğü bir salgınla ilgili kusuru olan kişilerin de cezalandırılması ve devletlere de müeyyide uygulanması gerektiğini düşünüyorum” dedi.
Türkan Halilova: “Pandemide 95 devlet, olağanüstü hal ilan etti”
Hamburg Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Türkan Halilova ise pandemi sürecinde dünyanın birçok ülkesinde insan hakları ihlallerine ilişkin gelişmeler yaşandığını söyledi. Türkan Halilova, “95 devlet olağanüstü hal ilan etmiş, 47 ülkede ifade özgürlüğüne ilişkin kısıtlamalar getirilmesi, 128 devletin toplantı özgürlüğünü kısıtlaması, 50 devletin özel hayata ilişkin bazı kısıtlamalar yaptığı gözlemlenmiştir” dedi. Türkan Halilova, insan hakları ihlallerinden en fazla dezavantajlı kesimlerin etkilendiğini belirterek yaşlılar, özellikle de bakımevlerinde yaşayan yaşlılar, cezaevlerinde kalanlar, engelliler, yabancı ve sığınmacılar, azınlıklar, kadınlar ve çocukların bu kesimler içinde yer aldığını kaydetti.