Yoldan geçen araç sürücüsüne sopa ile vuran saldırgan, 1500 TL manevi tazminat cezasına çarptırıldı. Sopayı silah sayan Yargıtay ise verilen manevi tazminat miktarının az olduğuna dikkat çekerek kararı bozdu. Sopalı saldırgan önümüzdeki günlerde yeniden hakim karşısına çıkacak.
Aracıyla seyreden sürücünün üzerine sokak başında bir kişi su sıçrattı. İkili arasındaki tartışma kısa sürede kavgaya dönüştü. Araç sürücüsüne hakaret savuran genç, eline aldığı sopa ile sürücüye saldırdı. Yaralanan araç sürücüsü 3 gün iş göremez raporu aldı. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin yolunu tutan mağdur sürücü, sopalı saldırgan hakkında, 10 bin TL’lik manevi tazminat davası açtı.
Ceza yargılaması sonucunda sopalı sanığın üzerine atılı “kasten yaralama” suçunu işlediği sabit görülerek adli para cezası ile cezalandırıldığını belirten davacı, tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek en yüksek mevduat faizi ile birlikte davalıdan tahsili talebinde bulundu. Davalı sanık ise herhangi bir kastı olmaksızın davacının üzerine su sıçratması üzerine taraflar arasında başlayan tartışmanın kavgaya dönüştüğünü söyledi.
Davacıya karşı hakaret veya kasten yaralama eylemlerinde bulunmadığını, davacının kavga sırasındaki boğuşma esnasında başını araca ya da yere vurmuş olabileceğini, asıl darp edilenin kendisi olduğunu, davaya konu olaya ilişkin ceza dosyasının temyiz aşamasında olduğu ve bekletici mesele yapılması gerektiğini savundu. Mahkemece; ceza yargılamasında toplanan deliller sonucu davalının davacıyı yaraladığı sabit görülerek, davanın kısmen kabulü ile 1.500 TL manevi tazminatın olay tarihinden geçerli olarak işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verildi. Kararı davalı temyiz etti.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, emsal nitelikte bir karara imza attı. Kararda; “Somut olay değerlendirildiğinde; dava konusu olayın davacının kafa bölgesine silahtan sayılan sopa ile vurma şeklinde gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Buna göre kasten yaralama suçunun sabit olması, olay tarihinin 2013 yılı olması ve tarafların ekonomik ve sosyal durumları ile yukarıda açıklanan ilkeler gözetildiğinde, davacı yararına hüküm altına alınan manevi tazminat miktarının az olduğu anlaşılmıştır. Hal böyle olunca davacı yararına daha üst seviyede manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi yerinde görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.Mahkeme hükmünün bozulmasına soy birliği ile karar verilmiştir.” ifadeleri yer aldı.