Bir birey veya grubun, kendisini savunamayacak durumda olan mağdura karşı çeşitli iletişim araçlarını kullanarak gerçekleştirdiği tekrarlayıcı ve kötü niyetli saldırgan davranışlar sanal zorbalık olarak ifade ediliyor.
Uzmanlar, sanal ortamda mağdura ilişkin dedikodular yayma, kişisel konuşmaları kopyalama ve başkalarına gönderme gibi eylemlerin de sanal zorbalık olduğuna dikkat çekiyor. Sanal alanların yeterince denetlenmemesinin zorbanın kimliğini rahatlıkla gizleyebilmesine neden olduğunu belirten Prof. Dr. Sırrı Akbaba, “Yakalanma ve cezalandırılma korkusu olmaksızın eylemlerine devam edebiliyorlar. Sanal zorbalık içeren materyalin kısa sürede birçok kişiye ulaştırılabilmesi ve bir kez yüklendiğinde kopyasının saklanabilmesi geleneksel zorbalığa nazaran etkisinin uzun sürmesine neden oluyor.” dedi.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı ve İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Sırrı Akbaba, sanal zorbalığın türlerine ve özelliklerine ilişkin açıklamalarda bulundu.
“Kişisel konuşmaları kopyalama ve başkalarına gönderme de sanal zorbalık”
Sanal zorbalığın, bir birey veya grubun, kendisini savunamayacak durumda olan mağdura karşı çeşitli iletişim araçlarını kullanarak gerçekleştirdiği tekrarlayıcı ve kötü niyetli saldırgan davranışlar olduğunu belirten Prof. Dr. Sırrı Akbaba, sanal zorbalığa örnek olarak;
– Cep telefonuyla bir bireyin gizlice ve utanç verici fotoğraflarını çekme,
– Birisini utandıran ya da kötüleyen web sayfaları hazırlama,
– Elektronik posta veya cep telefonu mesajı ile aşağılayıcı, alay edici, cinsel taciz ve şiddet içeren mesajlar gönderme,
– Sanal ortamda mağdura ilişkin dedikodular yayma,
– Kişisel konuşmaları kopyalama ve başkalarına gönderme gibi eylemleri sıraladı.
“Kimliklerini saklayabilmeleri sayesinde yakalanma korkusu yaşamıyorlar”
Siber zorbalığın diğer isimlerinin ‘elektronik zorbalık, internet zorbalığı, dijital zorbalık ve çevirim içi zarar verme’ olduğunu ifade eden Akbaba, “Sanal zorbalıkla ilişkili kişilerden hareketle üç grup kavramdan söz edilebilir. Bunlar, sanal zorbalık, sanal mağdurluk ve sanal zorba/mağdurluk.” dedi.
Sanal zorbalığın özelliklerine de değinen Akbaba, “Sanal ortamda zorbanın kimliğini rahatlıkla gizleyebildiği görülüyor. Kimliğini gizleme olanağının bulunması, sanal zorbanın e-posta ve web tabanlı uygulamaları tehdit etme, alaya alma ve söylenti çıkarma gibi davranışları gerçekleştirmek amacıyla yakalanma ve cezalandırılma korkusu olmaksızın rahatlıkla kullanabilmesini sağlıyor.” şeklinde açıkladı.
“Sanal alanın yeterince denetlenmemesi sanal zorbaların amaçlarına ulaşabilmesini sağlıyor”
Bir diğer özelliğin güç dengesizliği olduğunu belirten Akbaba, “Sanal ortamda bulunan materyalden kaçınma ve bu materyali ortadan kaldırma oldukça güçtür. Sanal zorbanın bilgi ve iletişim teknolojilerini sanal mağdurdan daha iyi kullanması ve sanal zorbanın sanal ortamda sanal mağdurdan daha yüksek statüye sahip olması, güç dengesizliğine yol açan durumlara örnek olarak verilebilir.” dedi.
Akbaba, sanal alanın yeterince denetlenmemesinin de sanal zorbaların amaçlarına ulaşabilmesini sağlayan bir diğer etmen olduğunu vurguladı.
“Geleneksel zorbalığa göre etkisi uzun sürüyor”
Sanal zorbalık içeren materyalin ‘kes-kopyala-yapıştır’ ve ‘ilet’ yöntemleri sayesinde kısa sürede birçok kişiye ulaştırılabilmesinin sanal zorbalığın kontrolünü ve sanal zorbalıkla mücadeleyi güçleştirdiğine dikkat çeken Prof. Dr. Sırrı Akbaba, sözlerini şöyle tamamladı:
“Geleneksel zorbalıkta, mağduriyet az kişi tarafından bilindiği için etkisi de az olur. Sanal zorbalık içeren materyal çevrimiçi ortama bir kez yüklendiğinde orijinali silinse bile birçok kopyasının sanal ortamda saklanabilmesi ve diğer insanların erişimine açık halde tutulabilmesi mümkün. Bu da mağdurun yaşadığı utanç ve korkunun sürmesine neden oluyor. Sanal mağdur, bu materyali her okuduğunda, izlediğinde veya dinlediğinde aynı acıyı tekrar yaşıyor. Geleneksel zorbalıkta etki, zihinsel yaşantının haricinde zorbalığın olduğu zaman ile sınırlı kalır.”