Covid-19 ile birlikte küresel anlamda hareketlilikten
durağanlaşmaya giden bu süreçte ülkeler kendi içlerine kapanmak zorunda
kaldı. Aylardır tüm dünya bir virüse
karşı mücadele veriyor. Küresel anlamda yaşadığımız bu çaresizliğin bilhassa
ekonomik kaynaklı çokça etkisi olacağı tahminlerin ötesinde bir kabusa dönüşmek
üzere.
Finansal olarak en çok etkilenen ülkeler ilk etapta kendi
ekonomisinin büyük bir kısmını turizmden karşılayan ülkeler. Ve görülüyor ki,
hizmet, eğlence ve turizm sektörü bir felaketin içinde kalmış durumda.
Dünya Turizm Örgütü tarafından yapılan çalışma, ülkelerin
turizmden muazzam gelir elde ettiklerini, 2020 yılında ve sonrasındaki 5 yıl
içinde eski rakamlara ulaşılamayacağı yönünde projeksiyon çiziyor. Halbuki Turizm, birçok ülke için ekonominin
büyük bir kısmı veya can suyu olan döviz girdisi sağladığından dolayı
tetikleyici güç olarak değerlendiriliyor.
Ülkelerin Covid-19 salgını karşısında aldığı ilk tedbir giriş
çıkışların kısıtlanması.
Sonrasındaki manzara ise daha vahim. COVID-19’un havayolu
endüstrisi üzerindeki yıkıcı etkisini yeterince açıklayacak hiçbir kelime yok. Ekonomik kriz, havayollarına bağımlı
işlerde çalışan 25 milyon çalışanı doğrudan işinden edebilir. Hava
yollarının salgınla mücadele etmesi için hem finansal rahatlamaya hem de
önümüzdeki sürece hazır olmaları için dikkatli bir planlama ve koordinasyona
ihtiyaçları var.
Aynı durum tüm turizm sektörü bileşenleri için geçerli.
Turizm sektörü sanıldığından çok daha fazla yapı
taşına sahip. Bu sektör restoranlardan kafelere, beş yıldızlı otellerden cruise
gemilerine kadar çok farklı alanda hizmet sunuyor. Yaşanan veya yaşanacak olan
zorluklara sadece büyük firmaların varlığı ve onların beka sorunu olarak bakmak
doğru bir bakış açısı olmamakla birlikte, küçük olup da çok fazla insanın
ihtiyacını gören lokasyonlara servis veren firmalar da var.
Sektör kaynakları, dünyada birçok insanın turizm’de istihdam
edildiğini söylerken, bu durumun sektörün sorumluluğunu daha da artırdığından
bahsediyor. Ve ne yazık ki Covid-19 sonrası turizm sektörü eskiye uzun bir süre
dönemeyecek.
PANDEMİ SONRASI TURİZM SEKTÖRÜ
NASIL TOPARLANIR?
Birçok sektörde olduğu gibi Turizm’de yeni formüller
bulmak zorunda. Bugüne kadar bilinenleri unutarak yeni bir “prosedür” ya da “yenilik” geliştirmek gerek.
Daha az sayıda misafir ağırlama, hijyen kurallarının
yeniden düzenlenmesi, odalar ve toplu kullanım alanları ile ilgili
kısıtlamalar, yeme-içme mevzuatı içindeki değişiklikler, resepsiyondan oda
servisine kadar tüm hizmetin yeniden planlanması gibi çok sayıda önlem alınması
ilk akla gelenler.
Bir başka yenilik ise normalleşme sürecinin belli bir
aşamasından sonra başlayacak olan ülkemizde bulunan tesislerin
sertifikalandırılması. Restoranlarda bir sandalye boş oturum ya da iki metre
sosyal mesafe kuralı uygulamaları, otellerde bir odanın iki gün boş
bekletilmesinden sonra satılması gibi düzenlemeler yapılması muhtemel.
İlk etapta turizm hareketliliğin sağlanması için iç
turizm canlandırılmalı, belli bir düzeyde kontrol altına alınan virüs
yayılımından sonra ülke sınırları içinde seyahat kısıtlaması kaldırılmalıdır.
Tüm bunların yapılabilmesi için hijyen kurallarına
uyulmalı, tüm personel eğitim almalı ve eş zamanlı iç ve dış denetim
mekanizmaları oluşturulmalıdır. Burada geçmiş dönemdeki hijyen kuralları ya da
malzemelerinde köklü bir değişim gerekli. Türkiye, turizm sektöründe hizmet
kalitesi açısından uluslararası anlamda oldukça yetkin bir ülke konumunda.
Yeni tip Covid 19’a bağlı kayıpların zirve yaptığı
bugünlerde, Türkiye’nin ilk pandemi
sonrası aldığı tedbirler ile sektörde yeterli güveni oluşturduktan sonra
turistler için cazibe merkezi haline gelmesi, Dünyadaki diğer ülkelerin pandemi
sürecini nasıl ve ne şekilde geçirdiklerine bağlı olacaktır.
Özellikle ilk etap normalleşme sürecinden sonra
planlanması gereken bir diğer önemli husus gelen misafirin sağlık durumu idi.
Uygulamaya konulması gereken zaman uzayınca, tesis girişinde kontrol yapılması,
toplu alanlara girişte ateş ölçümü bir prosedürü beklemeden “ani bir refleks” ile gündeme geldi.
Misafirin sağlık geçmişinin taranması ile ilgili
düzenlemeler hala gündemde. Bazı uluslararası kurumlar tesis öncesi test
yapılması ile ilgili planlamalar üzerine çalışmalar yapıyor. Bu önlemlerden
çıkacak en keskin sonuç; her insanın bir
sağlık karnesine sahip olması gerekliliğidir. Kişilere ait kimlik belgeleri
gibi bir de sağlık kimliğinin olması üzerine daha enformatik çözümler
üretilebilir.
Yeni uygulamada “kişisel
sağlık danışmanı” hizmeti heryerde uygulanamasa da, bir telefon kadar uzak olan bu danışman, otellerin
misafirlere otelcilik hizmetlerinin yanında bir de hastane güveni yaşatması hedefleniyor.
Öyle gözüküyor ki Covid 19, hizmet çeşidinin fazla olduğu bir sektöre daha
başka birçok yeni gelişme ekleyecek.
GÖSTERİŞLİ OTELLER YERİNE
“SMART HOTEL” UYGULAMALARI ÇOĞALTILMALI
Dünya’nın mega kentleri bunu bir süre önce
deneyimledi fakat Türkiye’de bu konsepte yakın oteller ne yazık ki hala teknik
sıkıntılar yaşıyor.
Anahtar karttan kimlik bilgileri paylaşımı için
paylaştığımız karta kadar birçok noktada insan teması olduğu için hijyen bir
kenarda bırakılıyor. Tam teçhizatlı “smart
hotel” uygulamasına geçilmesi için bu salgın durumu fırsata çevrilmeli. Yakın
zamanda sistemi robotlara bırakmayacağımız düşünüldüğünde çalışma sisteminin
revizesi zaten kaçınılmaz.
Dünyada farklı örnekleri olmakla birlikte, Türkiye’nin
her konaklama ruhsatlı işyerlerinde sistem şu şekilde kurulmalı;
Öncelikle check in, kimlik bilgileri gibi işlemler
web üzerinden olmalı, bu işlemler tamamlandıktan sonra sistem QR kodlu oda kapı
giriş kartı online olarak oluşturmalı, oda içinde tüm resepsiyon işlemleri için
otelin aplikasyonu kullanılmalıdır.
Bunun yanı sıra A’la carte, spa gibi hizmetlerin
rezervasyonu ve satın alım işlemi bu aplikasyon üzerinden olmalıdır. Tesis
içinde ekstra alınan her şey için ödeme bu şekilde yapılmalıdır. Bu yöntem ile
temas minimum seviyeye indirilmelidir.
İşlemler beklemeden hızlı olarak yapılacağı için
hizmet kalitesi yükselecek, birçok maliyet de bu şekilde azalma eğrisine
dönüşecektir.
Bunlar zaten yapılıyor, bilinmeyen şeyler
değil….şeklinde yaklaşanlar olabilir..
Çözümsüz kalınan taraf zaten yapılabileceklerin bu
kadar ile sınırlı olması.. Gerisi müşteride..
Her ne kadar oteller hizmet kalitelerini yükseltseler
bile Covid-19 salgını sonrası oluşan travma çok kolay atlatılamayacak. Müşteri
memnuniyeti’nin çıtası artık eskisinden çok daha yukarıda..
HAVAYOLLARI “OUT”, ÇADIR,
KARAVAN, DEMİRYOLLARI “IN”
Birçoğumuz, sosyal mesafe kuralı uyarınca kalabalık
otellerden ziyade daha az insanın olduğu alanları tercih yönünde evrilmek
üzereyiz. Keza, alınacak önlemlere paralel artacak havayolları ulaşım fiyatları
düşünüldüğünde farklı alternatifler kaçınılmaz hale geliyor.
Yaşanılan her kriz aynı zamanda kendine ikame bir
fırsat sunuyor.
Bu krizin fırsatı ise 90’lı yıllardaki gibi karavan
ve çadır turizmi canlandıracak olması belkide.
Artan ulaşım maliyetlerine karşın sağladığı birçok
kolaylıktan ve sağlık için güvenilir olduğundan karavan ile seyahat tercih
sebeplerimizden biri olabilir.
“Karavan turizmi”
Türkiye’de gelişememiş bir turizm türü. Gerekli yatırımlar ve alt yapı
çalışmaları yapıldığı takdirde karavan ile sindire sindire Türkiye’yi gezme
fikri, bu konuda alternatif arayan ve farklı bakış açılarına açık olan insanlar
için çok iyi bir seçenek. Tabii ki; Karavan kamp alanlarının oluşturulması,
teknolojik alt yapının kurulması ve tüm hizmetlerin güvenilirliğinin sağlanması
şart.
Bir diğer alternatif ise “tren”
ile seyahat.. Özellikle gençler tarafından tercih edilen tren, uzun zamana mal olsa
bile ucuz ulaşım aracı olduğundan dolayı eski popülaritesine dönme noktasına
hiç bu kadar yaklaşmadı. Türkiye’nin coğrafi konumu ve sahip olduğu
güzellikler, Avrupa ve Asya’da yaşayan orta gelir grubu için gözde yeni adres
olmasına sebep olabilir.
Ve sonuç;
Mutlaka ve mutlaka “alternatif butik tatil” şekillerine göre çalışılmalı, sistem daha
küçük gruplar ile konaklamalı veya ortak gezi planları yapmaya
yönlendirilmelidir.
Türkiye’nin en zengin kaynaklarından “Termal” çok iyi değerlendirilmelidir.
Hiç vakit kaybetmeden, kış sporları, yayla, akarsu,
botanik, dağcılık, golf, hava sporları, inanç, kuş gözlemciliği, mağara, sualtı
dalış gibi turizm çeşitleri ile dış turizme yönelik alt yapı çalışmaları
yapılmalıdır. Bu şekilde yüksek sezonda deniz turizm ile kaybedilen dövizin
diğer sekiz ay içinde bir şekilde geri dönüşümü olması sağlanmalıdır.
Bu konudaki en büyük görevin Kent Belediyelerine yani
Yerel Yönetimlere düştüğü açık.
Bu büyük değişimi sağlayan yönetimlerin, yeniden
seçilmeleri için kapı kapı dolaşıp oy istemelerine gerek kalmayacak. Çünkü 21.
Yüzyılın insan modeli Covid 19 ile birlikte önce Hijyen’i, sonra da kendi
rahatı ve güvenliği için gerçekten elini uzattığında alabileceği hizmeti çok
iyi öğrendi.