İç siyasette yaşanan polemikler gün geçmiyor ki farklı bir boyuta taşınmasın. Birkaç gün önce Karar
Gazetesi’nden meslektaşımız Akif Beki’ye konuşan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, iktidar tarafından
farklı suçlar ile itham edilen CHP’li Belediyelerin soruşturulduklarına dair bir tesbit ortaya koydu. Ve
yakından da biliyoruz ki Mudanya Belediyesi’nin ilk dönemi de dahil olmak üzere, üst üste geçirdikleri
denetimler Başkan Türkyılmaz tarafından da sıkça dile getirilmişti.
Buraya kadar sorun yok.
Esas sorun, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya sorulmak üzere,
CHP’li Belediyelere açılan soruşturmalara adeta bir “misilleme” yapar gibi ortaya attığı soruydu.
Konu nedir? Şeklindeki soruya, Kılıçdaroğlu’nun cevabı ilginçti; “Bakan, konuyu biliyor, o anlar”
Ne olduysa bundan sonra olur. Çünkü Kılıçdaroğlu’nun kastettiği Bursa’dır ve Büyükşehir Belediyesi
ile ilgili soruşturmayı kastederek; Neden hala açılmadı? Ne zaman açılacak? şeklindeki devamıydı..
Bursa Büyükşehir’in makamı şu anda Alinur Aktaş’ındı ve ilgili cevabı sert sözlerle verdi.
“Bizim abdestimizden şüphemiz yok ki, namazımızdan şüphemiz olsun. Eğer kendinden bu kadar
eminse derhal soruşturma konusunu açıklasın.” söylemi, kısa zamanda tanıma fırsatı bulduğumuz
Aktaş’ın bugüne kadar Bursa’da çizdiği kararlı profil ile aynı çizgideydi.
Kimin haklı olup olmadığını sevgili okuyuculara bırakmakta fayda var. Burada ilk olarak bakılması
gerekenin haklı haksız meselesinden daha ziyade “uslup” ve “seviye” meselesidir.
Devlet Adamlığı önemli bir iştir.
Devlet adamlığı ancak, iş başına geldikten, kararlar almaya, yetki kullanmaya başladıktan sonra
öğrenilir. Evet öğrenilir, ama yeterli değildir. Devlet terbiyesi diye de bir şey vardır ki, en az devlet
adamlığı kadar önemlidir. Ancak devlet terbiyesi sonradan edinilebilir bir nitelik değildir.
Biri tecrübe ve bilgi işidir, diğeri doğuştan bir nitelik. Yetenek de denebilir. İnsanın fıtratında olur veya
olmaz. Yoksa her platformda yaşanacaklar açısından fena bir durumdur. Devlet terbiyesinin düsturu,
bizim gazetecilik düsturunun tam tersidir. Yani 1K, 5N’dir.. Kime, neyi, niçin, ne zaman, nerede ve
nasıl söyleyeceğini bilmek bu makamları taşımaya gönül vermiş kişilerin dikkat etmesi gereken en
önemli kuraldır.
CHP’nin son yapılan seçimlerde İstanbul, Ankara ve İzmir başarısı, ardından az denebilecek oy farkı ile
kaçan bir Bursa haliyle Kılıçdaroğlu’nun ve Bozbey’in içinde bir uhde olarak kaldı.
Ancak; Bu polemikler yaşanırken unutulan birkaç şey vardı.
31 Mart seçimlerinin üzerinden henüz çok uzun bir zaman geçmemesine rağmen o günkü galibiyet ve
malubiyetlerin sonuçları çabuk unutulmuştu. Hem Ak Parti hem de CHP teşkilatlarının sıcak
tesbitlerinde Alinur Aktaş’ın Bursa Büyükşehir’i kazanmasında en önemli rolü İnegöl ve Yıldırım’dan
aldığı oy oranlarından belliydi. İlçe oyları Büyükşehir oylarına etkendi ve seçime giren her partide
olduğu gibi İktidar ve Ana Muhalefet Partisi tarafından çok sıkı gözlemlendi.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun söylemi ve kastı, Altepe dönemi ise Aktaş’ın muhatap edilmesi
kadar yanlış bir şey yok. Bu ülkenin bir Adalet mekanizması var. Ayrı bir kurum olması hasebiyle,
kastedilenlerin muhatap olunacağı adres ise bu platformdan çok farklı.
Devlet Adamlığı görevini ifa edenlerin ve hatta bulundukları makamı şahsi menfaatlerine
kullananların er veya geç bir gün mutlaka yargı önünde hesap vermesi gerçeği, devamlılığı olan
kurumlarda yeni göreve gelenleri asla bağlamayacaktır.
Bu yaşananlarla ilgili olarak ilginç olan ise; Kılıçdaroğlu’nun Aktaş’ı hedef alan sözlerine ne Bursa Ak
Parti İl Başkanlığı’nın ne de Parti Teşkilatlarının tepkisiz kalmasıydı. Bursa’nın kuvvetli toplum hafızası,
Dünya’nın neresinde olursa olsun içinde “Bursa” geçen bir tanımı asla atlamaz. Bu süreçten sonra
dikkatler, Ak Parti teşkilatları ile Aktaş arasındaki “samimi birliktelikte” olacaktır.
Bugün Aktaş; “Yalnız Adam” olarak CHP’nin Bursa’da açtığı cephenin tek muhatabıdır.
Bu polemikler siyasetin içinde olarak kabul edilse de, Türkiye’nin Ana Muhalefet Lideri
Kılıçdaroğlu’nun siyasette üsluba önem veren ve devlette ciddiyetin devamı ile ilgili söylemlerine
yakışmadığı ve ara ara yaptığı bu çıkışları biraz daha törpülemesi gerektiği kanaatindeyim.
Eğer Türkiye’de, indirilen milletvekili yaşı ile siyasette örnek davranış modelleri oluşturacaksak
tecrübeli siyasetçilerin, sadece anlık hırslarına yenilmeden akl-ı selim ile hareket etmeleri önemlidir
SİYASETNAME’Yİ OKUMAYA İHTİYACIMIZ VAR…
Nizâmülmülk devlet teşkilatında idarî, malî ve askerî alanlarda aldığı tedbirler ve düzenlemeler
sayesinde Büyük Selçuklu Devleti’ni ortaçağın en sağlam teşkilatlı devleti haline getirdiği gibi, yaptığı
birtakım değişikliklerle kurduğu kurumların diğer Türk devletlerine model olmasını sağlamıştır.
Siyâsetnâme ise, Nizâmülmülk’ün Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın fermanıyla yazmış olduğu -ve
yine ona takdim ettiği- içerisinde kendi bilgisini, görgüsünü ve tecrübesini toplayarak siyaset ilmine
dair o dönemde aklınıza gelebilecek neredeyse her türlü hususta görüşlerini bildirdiği, 51 fasıldan
(bölümden) oluşan bir eserdir.
Siyâsetnâme’nin 51 faslında genel olarak bu konulardan bahsedilmiş ve onlarla ilgili sorulara cevaplar
aranmaya çalışılmıştır. Adalet, güzel ahlak, vezirler, din, şeriat, reaya (halk), muhbirler, nedimler,
istişare, silahlar, ordu, elçiler, hizmetkârlar, askerler, idare, hazine, mezhepler…
Nizâmülmülk’ün yazım nizamı zamanın bilginlerinden çok farklıdır.
İlk olarak problemi tanımlar ve konuyu saptar, ardından kendi görüşlerini belirli bir mantık
çerçevesinde söyler, daha sonra ise konuyla ilişkin ayetler, hadisler, hikayeler ve hikmet dolu sözleri
paylaşarak (kitabın birçok yerinde dinsel içerik olduğunu unutmayalım) görüşlerini destekler.
51 fasılın tamamı Siyasetname’de geniş anlatımlar içinde yer alsa da bugünün nizamı ile ilgili
hepimizin alması gereken dersler olduğunu açıkça gösteriyor. Nizâmülmülk, Siyasetname’nin giriş
faslında bu kitabı Melikşah’ın şu fermanı üzerine kurgular. Ve önsözünde yer verir.
“Her biriniz memlekete dair düşünüp saltanatımız devrindeki aksaklıkları tespit ediniz. Dergâh, divan
ve sarayımızda yerine getirilmesi gerekirken es geçilen yahut gözümüzden kaçan durumları gözden
geçiriniz. Ayrıca evvelki padişahların icra etmiş oldukları halde bizim de yapmamız gerekirken
icrasından geri kaldığımız durumları saptayınız. Üzerlerinde fikirler eyleyelim, bu fikirleri hayata
geçirelim de din ve dünya işlerimiz yolunca yordamınca idame etsin diye gerek Selçukluların gerek
başka padişahların töre ve âdetleri üzerinde mütalaalar edip bu mütalaaları açık seçik olarak kaleme
alarak bize sununuz. Bize arzı yapılan bu çalışmalardan makul olanını hayata geçirelim ki her bir iş
kuralınca yapılsın. Mevla’ya ısmarlayalım işlerimizi ardından. İlahi gazaba uğramamak içün
memlekette hakkıyla yapılan yahut fesada bulaşmış her ne var ise haberdar olalım. Zira Allahü Teâlâ
bu memleketi bize ihsan buyurmuştur, Allahü Teâlâ bizden dünya nimetlerini esirgememiştir. Zira
Allahü Teâlâ düşmanlarımızı kahr u perişan eylemiştir. Bundan ötürüdür ki memleket dâhilinde
bundan böyle Hakk Teâlâ’nın şeriat ve emirlerine muhalif yahut mugayir bir iş ne olmalı ne
süregelmelidir.”
Nizamülmülk, her faslı kendi içerisinde sağlam bir fikri yapıya oturtmak için belli başlı kalıplar
kullanmıştır. Önce konuyla ilgili fikrini beyan etmiş, ardından varsa bir hadis kullanmış, ardından da o
konuyla ilgili bir veya birden fazla hikayeye yer vermiş. Bu sayede fikir daha oturaklı olmuş ve iyi bir
tavsiye haline gelmiş. Tabii ki her fasılda bunu gerçekleştirmemiş. En önemli konularda bu kalıbı
kullanarak verilmek istenen mesajı yerli yerince vermiş.
Tarihi olaylar, kendi zamanına göre değerlendirilmeli, ibret alınacaksa da yaşanılan çağa göre
düşünülüp ibret alınmalıdır bence. Dolayısıyla bu kitap da kendi çağına göre okunması gereken bir
kitaptır aslında. Bugünkü siyaset ve siyasetçi kavramları yapılan işin Politika olarak anlamlandırılması
işin özünü kavramak bakımından aynı anlamı taşır.
Nizamülmülk siyasetinin içindeki birçok fikrin bugünkü zamanın yöneticilik anlayışına ve toplum
yapısına ters düşeceğini düşünmek de mümkün. Ancak Nizamülmülk’ün fikirleri tabii ki kıymetlidir
fakat medeniyeti bir merdiven gibi düşünürsek, 10. basamaktayken “birinci basamak çok iyiydi hep
orada kalalım” demek de bugünün şartlarında ne yazık ki mümkün değil…