Öncelikle, Bursa’nın Gürsu, Kestel, Yenişehir, Orhangazi ve İznik ilçelerinde meydana gelen sel
felaketinde hayatını kaybetmiş vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, geride kalan yakınlarına sabır ve
metanet diliyorum.
Yaşanan doğal afet’te zarar gören tarım arazileri, yollar ve altyapılar ile maddi kayıplar yaşayan
köylerin halkına da bir an evvel yaralarının kısa sürede sarılmasını ve tekrar eski günlerine
dönmelerini temenni ediyorum.
Bu konuda yaşananlara hızlı bir şekilde müdahale eden başta Büyükşehir Belediye Başkanı Aktaş’a,
İlçesinde yaşanan felaket ile birinci derece muhatap olan Yıldırım Belediye Başkanı Yılmaz’a, parti
gözetmeksizin tüm imkanlarını seferber eden Bursa’nın diğer İlçe Belediye Başkanlarına ve hükümet
adına hızlı bir şekilde felaket bölgesine intikal eden İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu’ya Bursa
halkı’nın yanında olmalarından dolayı teşekkürlerimizi sunarız.
Daha önce de bu satırlarda yer vermiştik.
Alinur Başkan’ın ilk geldiği günden bu yana parti ayırt etmeksizin “Bursa’yı beraber yönetelim”
anlayışı ile uzanan “dost eli” nin böyle kara günlerde “fayda olarak yansıması” önemlidir. Maddi
anlamda Valiliğe gönderilen 500.000 TL. acil yardım ödeneğinin dağıtılmasıyla yaraların kısa zamanda
sarılması ve el birliği ile yapılan çalışmalarda bölgenin kısa sürede toparlanması en büyük dileğimizdir.
Hayatlarını kaybeden vatandaşlarımızı geri getirme olasılığı yok. Tabii ki herşey Allah’tan. Ancak bu
felaketten çıkaracağımız dersler var mı? Tabii ki var…
DOĞA KENDİNİ HİSSETTİRİR
Yine bu köşeden çok değil yaklaşık 15 gün önce, 5 Haziran Çevre Günü dolayısıyla siz okuyucularla şu
satırları paylaşmışım;
“İklim değişikliği, kirlilik, kentleşme ve vahşi madencilik nedenleriyle gezegenimizi değiştirdiğimiz için
“antroposen çağı” olarak da isimlendirilen, yaşadığımız çağda “türlerin yok oluş oranları insanlık
tarihinde görülen tür kayıplarının bin katı” istatistiği ile korkutucu olmaya devam ediyor.
Günlük yaşamın içinde boğulduğumuz, önemsemediğimiz, görmediğimiz çok önemli gerçekler var.
Dünya’da karasal ve tatlı su ekosistemlerinin sadece %15’i, deniz ekosistemlerinin %6’sı koruma
altında. Türkiye’de ise korunan alanların karasal alana oranı %8.9. Bu oranla ülkemiz, karasal
alanların %17’sinin korunan alan statüsünde olmasını hedefleyen BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi
Aichi 2020 hedefinden ne yazık ki çok uzakta.
Türkiye, Dünya üzerinde üç farklı bitki coğrafyasının bulunduğu ender ülkelerden biri. Ve %31’i (3650
tür) endemik olmak üzere 10 bine yakın bitki türü barındırıyoruz.
Doğaya olan yükümüz her geçen gün artıyor. Bu yükün azaltılması için her birimizden, tüm insanlığa,
politikacılara ve yöneticilere görevler düşüyor. Daha fazla zaman kaybetmeden her birimizin
gezegenimiz konusunda sorumluluk alarak harekete geçmesi gerekiyor.
Ne mi yapılmalı? Önce kendimizden başlamalıyız.
Sahip olduğumuz zengin biyolojik çeşitliliği korumak için korunan alanları artırmalı, bozulan habitatlar
restore edilmeli, arazi kullanımında biyolojik çeşitliliğin ve ekosistem işlevlerinin korunmasını ön
planda tutacak arazi kullanım planları yapılarak uygulamaya konulmasını sağlamalıyız.”
İnsan etkisi olarak hızlı nüfus artışı, sanayileşme, kentleşme, yanlış arazi kullanımı, doğal kaynakların
hızlı ve bilinçsiz biçimde tüketilmesi sonucu oluşan doğal afetler, toplumun sosyo-ekonomik ve
kültürel etkinliklerini olumsuz yönde etkileyen, önemli ölçüde can ve mal kaybına neden olan kısmen
yada tamamen doğal etkenlerin neden olduğu doğal tehlikelerle ortaya çıkan olaylar bütünü.
Türkiye’de son 67 yılda meydana gelen afet oluşum kayıtlarına göre; meydana gelen meteorolojik
karakterli doğal afetler içerisinde %29’luk oranla sel ve taşkınlar önemli bir yer tutuyor.
Sel olaylarının bir afete dönüşmesi, özellikle, insanların çeşitli etkinliklerine bağlı olarak doğanın
dengesinin bozulması ile yanlış arazi kullanımı ve çarpık yerleşmeyle ilişkili. Sel oluşumunda en önemli
iklim değişkeni yağış. Etkili yağışlar sel oluşumunda esas neden. Bir yerde uzunca bir sürede çok
miktarda su bırakan bir yağış sele neden olmazken, kısa sürede görülen ve daha az miktarda su
bırakan yağış sele neden olabiliyor ve son yaşadığımız afet bunun örneği.
KAÇINILMAZ SONA DOĞRU
Kulaktan dolma bir “Küresel Isınma” söylemi hep dilimizdedir.
Çoğumuz ne anlama geldiğini bilmeden kullanıyoruz bu ifadeyi.
İlk duyduğumuzda “hiç gelmeyecekmiş gibi sanki bizim ömrümüz boyunca karşılaşmayacağımız bir
konu gibi” geldi çoğumuza. Yıllar çabuk geçti ve İnsanoğlu kendi sonunu hızlı bir şekilde hazırlamaya
devam etti. Dünyanın birçok ülkesi bu konuda ciddi araştırmalar yaparken, kalan ülkeler kendi dertleri
ile uğraşırken aslında en büyük darbeyi kendilerinin yiyeceğinden habersizdiler.
Küresel ısınma, dünyadaki tüm canlıların yaşamlarını sürdürmelerinde zorunlu olan gıda, su ve çevre
vb. temel yaşam kaynaklarını tehdit ediyor.
Bu sorun, atmosferde “sera etkisi” yaratan fosil kökenli gazların yoğunlaşmasından kaynaklanıyor.
Nedir bu Küresel ısınma?
“İnsanların çeşitli faaliyetleri sonucunda meydana gelen ve sera gazları olarak adlandırılan çeşitli
gazların (karbondioksit, metan, azot oksit, ozon, kloroflourkarbon ve su buharının) atmosferde yoğun
bir şekilde artması sonucunda yeryüzüne yakın atmosfer tabakaları ile yeryüzü sıcaklığının yapay
olarak artması süreci” olarak tanımlanıyor.
Küresel Isınmanın Doğal ve Yapay nedenleri var. Doğal nedenler açık kaynaklarda oldukça fazla bir
şekilde yer alıyor. Bizi asıl ilgilendiren insan olarak ne yapıp ne yapmamamız gerektiğini bilmemiz.
Yapay nedenlerin başında yer alan Fosil yakıt kullanımı ve yukarıda da bahsettiğimiz gibi bugünlerde
yaşadığımız sel felaketlerine birinci derecede sebep olan “sera gazı etkisi” göz ardı edilemeyecek
kadar tehlikeli ve önlem alınması gereken konulardır.
Sera etkisi önemli..Şöyle ki;
Atmosferde mevcut olan sera gazları birikiminde, insan faaliyetleri sonucu ortaya çıkan artışlar,
küresel ısınmaya neden oluyor. Ozon tabakasının incelmesi de diğer bir neden. Sera etkisinden
kaynaklanan küresel ısınmanın büyüklüğü; her sera gazı birikimindeki artışın boyutuna, bu gazların
ışınımsal özelliklerine, atmosferik yaşam sürelerine ve atmosferdeki mevcut diğer sera gazlarının
birikimine bağlı.
Korkutucu olan ise; “mevcut sera gazlarının üretimine hemen bugün son verilse bile, bu gazların
neden olduğu sera etkisi, her sera gazının belli bir atmosferik ömrü olması nedeniyle daha uzun
yıllar devam edecek olması”
Küresel Isınma’nın önemli sonuçları var. Duyarsız kalmaktansa, katkı vermeyi denemek ancak bu
konuda bilgi sahibi olmaktan geçiyor.
Birkaç örneklendirme belki bu konunun ciddiyeti açısından önem taşır;
İklim değişimlerinin yol açtığı doğal felaketler, doğal kaynakları hızla tahrip ederek bu kaynaklara
bağlı olan insanları kıtlık, açlık ve göç sorunu ile karşı karşıya bırakacak. IPCC’ye göre, 2050 yılında
çevresel mültecilerin sayısı 150 milyon olacak ve bu kadar insanın gidecek yerinin olmaması da, çok
ciddi toplumsal sorunlar yaratabilecek,
Küresel ısınma insan sağlığını dolaylı ve dolaysız etkiliyor. Sıcaklık artışına bağlı olarak, çeşitli
hastalık ve ani ölümlerin oluşması sonucu, sıcak dalgaları süresince hastane başvurularının arttığı
bir gerçek. Ayrıca sıcak hava dalgalarının yaşlı insanlar arasında ölümlere varan etkisi, giderek
yaşlanmakta olan Avrupa kıtası için gelecekte önemli bir risk unsuru olacak,
Seller, kuraklık ve fırtınaların ardından bulaşıcı (enfeksiyon) hastalıklarında artışlar görülüyor.
Lejioner hastalığı, Lyme hastalığı, enfeksiyonu, BSE deli dana hastalığı, Kırım-Kongo kanamalı ateşi,
SARS, Kuş Gribi küresel ısınmaya bağlı olarak oluşan hastalıklar arasında yer alıyor,
Kuraklık sonucu su kaynaklarının giderek azalması sanitasyon eksikliği doğuracak ve kolera, tifo
gibi salgın hastalıklar insanlığı tehdit edecek. İklim değişiklikleri sırasında dengesiz yağmurların yol
açtığı taşkın ve seller, su kaynaklı enfeksiyonları, paraziter ve bakteri kaynaklı ishalleri arttırıyor.
Sıtma, deng hastalığı buna örnek olarak gösterebilir.
Ve bu satırlara sığdıramadığımız birçok sorunlar ile karşı karşıyayız. Ne yapılmalı?
Kyoto Protokolüne taraf olan Türkiye, fosil yakıta dayalı kalkınma politikasından, yenilenebilir enerji
ile kalkınma politikasına geçme yükümlülüğü altına girmiştir.
Küresel ısınmanın olumsuz etkilerini önleme açısından, Türkiye açısından alınması gerekli tedbirlerin
arasında; enerji yönetimi politikaları çerçevesinde, enerji tasarrufu ve verimliğini arttırılması, enerji
yoğunluğunun azaltılması, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının arttırılmasına yönelik Ar-Ge,
eğitim ve teşviklerin yanı sıra, nükleer ve hidrojen enerjisi seçeneklerinin değerlendirilmesi
konusunda da etkili politikaların üretilip, bunların bir an önce uygulamaya geçirilmeleri kaçınılmazdır.
Çocuklarımıza temiz ve yaşanabilir bir dünya bırakmak bize bırakılan emanete sahip çıkmaktır.