Biçeme uygun hem eleştirel hem yurttaşlık bilincini hem de yöneticilik sorumluluğunu sorgulamak boynumuzun borcu.
Bakanların ve Bürokratların Ahkamı mı, Devletin Aklı mı?
Su krizi, yalnızca meteorolojik bir mesele değil; aynı zamanda yönetişim sorunu: Bakanların “şöyle olmalı, böyle yapılmalı” diyerek ahkam kestiği açıklamalarla baş başayız. Onlarca yıldır bu mavalları dinlemekten gına geldi.
Peki soralım: Bu ifadeler bir yurttaşın sosyal medya paylaşımında yer alsa, anlaşılır. Bir akademisyenin paneldeki önerisi olsa, kabul edilebilir. Ama bir devlet bakanı, yani icranın başındaki kişiler, bu cümleleri kurduğunda ne oluyor? Tavsiye makamına mı dönüşüyor, yoksa sorumluluktan mı kaçıyor?
Devletin bakanı, “olmalı” demez, “yapıyoruz” der. “Yapacağız” der. “Şu adımları attık, şu sonuçları bekliyoruz” der. Çünkü halk, yöneticisinden öneri değil; çözüm bekler. Hele ki su gibi yaşamsal bir konuda, belirsizlik değil, güven ister.
Bu açıklamalar, bana bir başka şeyi hatırlatıyor: Bir eczacı olarak, hastaya “şu ilaç iyi gelir” demem. “Reçetelenen bu ilacı, şu dozda kullanacaksınız, umarım iyileşirsiniz” derim. Çünkü sorumluluk, öneriyle değil, eylemle yükümlüdür.
Su krizine dair “şöyle olmalı” demek, aslında bir tür entelektüel tembelliktir. Devletin aklı, yurttaşın aklı gibi düşünemez. Çünkü elinde kaynak vardır, yetki vardır, sorumluluk vardır. Ve bu üçü, “olmalı”yı değil, “oluyor”u gerektirir.
Bugün yurdun herhangi bir bölgesinde, bir çiftçi kuraklıktan toprağını terk ediyor, ya da ekimini kısıtlıyorsa, bakanın cümlesi “şöyle olmalı” değil, “şunu yaptık” olmalıdır.
Biz yurttaşlar, öneri üretmeye devam ederiz. Yapabileceğimizin sınırı orasıdır. Ama yönetenler, hâlâ öneri sunuyorsa, o zaman bir şeyler ters gidiyor demektir. Öyleyse yurttaşlar yöneticilerin anlayabileceği üslupta çözüm talep etmelidir. Çünkü suskunluk, susuzluktan daha tehlikelidir.
Son söz: SU ama HEMEN!
Ezc. Arif Yayla






Yorumlar